7-8 sene önce bir yaz tatilinden döndükten sonra iyi duyamadığımı farkettim, havuzdan mıdır artık nedir bilmiyorum. Doktora gittik, kulaklarımı temizledi. O kadar kirin kulağıma nasıl sığdığını gerçekten bilmiyorum. Ama konu bu değil, çok acayip bi durum oldu. Tam olarak sebebini bilmiyorum ama normalde duymayacağım sesleri duymaya başladım. Koridorda yürürken caddeden geçen arabaların kapı çarpma seslerini falan duyuyordum. Taa koridorun öbür ucunda fısıldaşan insanları çok net bi' şekilde duyuyordum. Babam vardı yanımda, durumu söyledim ona, kendi sesim bana inanılmaz yüksek geldi. Babam cevaplarken de aynı durumu yaşadım.
Hastaneden çıktık, başta çok can sıkıcıydı ve korkutucuydu. Ama durumun normal bi' şey olduğunu öğrendikten sonra rahatladım. Bu duyguyu nasıl anlatsam bilemiyorum. Hani çok gitmek istediğiniz bi yere ilk gittiğinizde yaşadığınız gerçeküstülük duygusu var ya. 'Off çok güzel ya, bu gerçek olamaz kesinlikle.' hissi. Aslında başkasının hayatıymış, ya da aslında rüya görüyomuşsun gibi. Öyle oldu. Daha önce tecrübe etmediğin bi şeyi yaşarken duyduğun o his işte. Her şey yeni ve gerçeküstü geliyor. Bi filmden alınmış gibi, sana ait olmayan anılara tanık oluyormuşsun gibi.
Yeni ve gerçeküstü. Kulağa kötü gelmiyor, değil mi?
Hayatımda hissettiğim en kötü his. Yeni ve gerçeküstü.
Bütün bunlar olmuş olamaz.
Ben böyle bir insan olamam, ben iyi bir insanım. Ben kimsenin kötülüğünü istemem, sinsice planlar yapmam, hırsımdan başkalarının başarılı olmasını engellemeye çalışmam, kıskanmam bile. Ben ya, Nupelda.
Ama oldu. Hepsi oldu, hepsi gerçek artık. Bu konuda yapamayacağım, ve aynı zamanda yapabilmek için her şeyimi verebileceğim tek bi' şey varsa o da olanları geri almaktır. Ama yapamam bunu. Kimse yapamaz. Yanlış, yanlıştır. O en klasik örnekteki gibi tahtadan çivileri sökebilirim, çivinin deliğini kapatabilirim de belki, ama o delik hiç olmamış gibi yapamam. Yapamayız. Tanık olan kimsenin aklından silemem hiçbi' şeyi. Kendime 'ben iyi bir insanım' diyemiyorum artık. Tek yapabildiğim bütün bu olanlardan sonra çok mutsuz olabildiğime sevinmek. 'Bütün bunlar beni bu derece rahatsız ediyorsa, demek ki o kadar da kötü biri değilim' sonucunu çıkarabiliyorum ancak olanlardan.
Mutsuz olduğuna sevinmek. Sevinebilmek.
Durum bu.
Yaptığım şeyi nasıl atlatmaya çalıştığımı öğrendiğinde Yekta bana 'Bu dünyada senden daha değerli hiçbi' şey yok ki! Sen kendine değer vermezsen kim sana değer verecek?' dedi. Haksız. Haklı. Dünyada benden değerli bi' şey olmadığı doğru değil. Ama kendime değer vermediğimde kimsenin bana değer vermeyeceği durumu çok doğru. Bunu umursamamak ne kadar doğru, sanırım göreceli.
Yani, anlatmaya çalıştığım, yeni hissediyorum. İçimdeki 20 yaşındaki kız ölü. Bir kapı çivisi kadar ölü. Ruhumun kemiklerinin sızladığını hissediyorum yaşlılıktan. 'My body feels young but my mind is very old.' Yeni ve gerçeküstü hissediyorum. Bir gün o gerçeküstülük durumundan kurtulup ayaklarım yere bastığında şimdiden sırtımda zar zor taşıdığım yükün kemiklerimi kıracağını biliyorum. Ve iple çekiyorum.
Her sene, bir sene önceki kendimi omuzlarından sarsarak nasihat etmek istediğimi düşünürdüm. Bu sefer bir sene önceye dönüp kendimi öldürmek istiyorum.
Ama bir anlaşma yaptım.
Ve bozan taraf ben olmayacağım.
İyi geceler.
İyi günler.
Mutlu yıllar.
Günaydın.
Kaçırdığım her şey için, kaçırdığım kadar.
No comments:
Post a Comment