Saturday, April 5, 2014

Neden Böyle Oldu?

Merhaba.
Her zaman olduğu gibi yine bok gibi konulardan bahsedicem, sonra demedi denmesin.

Neden böyle oldu ondan bahsedicem birazcık, başlıktan da anlaşıldığı gibi.

Dün eve geldim. Sınavdan çıkar çıkmaz, sınavdan sonraki ilk uçakla topuklarım götüme vura vura eve koşuyorum hep zaten. Anamı babamı özlüyorum olum ben.

Neyse, geldim eve, evde bi' gerginlik var. Neymiş diye bi soruşturdum babam anneme 'zıkkım' demiş. Oymuş olay. Annem anlatınca güldüm ilk 'öf anne amma abartmışsın' der gibi. Olay şöyle gerçekleşmiş. Annem babamın kahvede olmasına kızmış, halbuki adam daha yeni gitmiş, bütün arkadaşları orda oturuyo falan. Beş kere falan aramış annem 'benim başım ağrıyor sen kahvelerde eğlen' falan diye, babam huzursuz olmuş baya. Sonra da 'eve gelirken makarna al' demiş babama. Babam da makarna alıp eve gelmiş. Eve girer girmez annem paylamış adamı 'nerde kaldın, bu saate kalınır mı' falan diye bir sürü, babam da sinirlenmiş sonra da 'bu zıkkımı da gece gece ne yapacaksınız, yemek de yedik' gibi bi şey söylemiş makarnayı kastederek.

Ben güldüm ama annem baya dolmuştu, ciddili aşırı derecede sinirliydi. Ben aslında annemi tanıdığım için babamı gereksiz yere sıkboğaz ettiğini düşünüyodum, öyle de olmuştur muhtemelen. Ama annem bi cümle söyledi, ve çok haklıydı, çünkü olay kimin haklı olduğu değildi.

" Tamam, ben haksız olayım, belki haksızım, ama o benimle böyle konuşamaz. Benimle tartışsın, derdini anlatsın, kızsın bana ama benimle böyle konuşamaz. "

Haklı. Zıkkım nedir ya, belki annem haksızdı, hatta haksız olduğundan neredeyse eminim ama karşındaki insan, üstelik sokaktaki insan değil, değer verdiğin biri. Kırılabilirsin, incinebilirsin, sinirlenebilirsin. Ama bunu korumak gerek.

Şimdi neden bunu anlattım? Çünkü bu durumun bi 1000 level ötesini düşünün. Ben oradaydım işte. Haksızdım, suçluydum, affedilmez bi şey yapmıştım. Karşımdaki bana sinirliydi, kızgındı, üzgündü. Bu yüzden sinirini kontrol edemediği zamanlarda bana en kibar ifadeyle hakarete varan sözler söyleyebiliyordu. Yine de, affetmek istiyordu. Ben de kendimi dizginliyordum 'katlan, bu insanı kaybetmemek için katlan, sus, bi şey söyleme' diye. Bazen kendimi dizginleyemediğim zamanlarda Fatmagül'ün abisi gibi 'deme öyle, deme ya nolur' diyebiliyordum, karşılığında 'ama öylesin, ben lütfedip sana beni tekrar kazanabilmen için şans veriyorum sen hala bana böyle deme kafasındasın, yazıklar olsun' tadında cevaplar alıyordum. Olsundu, desindi, kaybetmemiştim sonuçta. Soruyodum 'ne kadar sürecek bana sinirin, geçecek mi bi gün', 'yok' diyodu 'bi gün geçebileceğini hiç sanmıyorum, hep böyle olacak heralde, belki ben dayanamam böyle olmaya, çeker giderim, sen de kendini çok alıştırma ama her şeye rağmen değer di mi yani, sen çekilemezsin bu durumda çünkü sen suçlusun'. Her şeyim şüpheli, hatalı, art niyetliydi ona göre. Her şeyimin altında kötü bi' şey yatıyordu, her şeyden önce içimde kötü bi' insan vardı.

Belki doğruydu. Belki kötü bi' insandım, belki kötü bi' insanım. Bazı insanların içinde var kötü olmak. Belki ben öyleyim. Bunu siyah ve beyaz olarak görmek ne kadar doğru, bilmiyorum. Ama diyelim ki, içim simsiyahmış. Olabilir, kimse kendi kendine 'ben çok kötüyüm ya nihahaha' demez gibi geliyor, belki de gerçekten inanılmaz kötü bi insanım. Ama insanım ben ya. Mesela şişman insanlar şişman olduğunu bilmiyo mu sanki, ama sen suratına 'şişmaan şişmaaan' diye bağırıp durursan katlanamaz buna. Ben de yaptığım hatanın büyüklüğünün farkındaydım, kendimi karşımdakinden bağımsız olarak, kendime karşı kötü hissediyordum zaten, bana edilip edilebilecek tüm hakaretleri içimden kendime etmiştim zaten.
Ve gerçekten, bundan kötüsü yok.
Bana göre bunun şiddeti üç aşamalı.
En zararsız olanı sokaktaki tanımadığın insanın sana """şişman""" demesi; en fazla 'ehehe manyak mıdır nedir ya' der yürür gidersin ama içinden de 'ulan şişman mıyım acaba' diye huzursuz olursun.
Bir de fikirlerine ve kendisine değer verdiğin birinin bunu söylemesi vardır; bu cidden acıtır. Demek ki öyleymiş, diye kabullenirsin ya da ona sinirlenir ama içten içe haklıdır kesin dersin.
En kötüsü ise kendi kendine aynada bakıp 'ulan gerçekten de ayı gibi şişmanım' demek. Kime sinirleneceksin, nasıl inkar edeceksin. Kabullenmekten başka çaren yok ki, iğrenç bi şey bu.

Şişman, sembolik orada, elli tane tırnakla belirtmeye çalıştığım gibi.

Anlatmaya çalıştığım, insan olduğumu vurgulama sebebim, insana katlanabilirmiş gibi geliyor, 'suçluyum, belki de böylesini hakettim' diyorsun kendine ama, insan olduğun için sana günde defalarca, günlerce aylarca hakaret edilmesine katlanamıyorsun. Olmuyor yani.

Ben kendinden mutsuz bi insanım zaten, paketten mutsuz çıkıyorum. Bunu en iyi Gülçin ve Aybüke bilir, ikisiyle de genel anlamda benzer sorunlar yaşadığımız için çok rahat açılabiliyorum, cidden mutlu değilim, ekstra yargılamaya ve mutsuz edilmeye ihtiyacım yok. Ya hepimiz doğduk büyüdük ve bi şekilde hayatımızı katlanır kılmaya çalışıp yaşamaya çalışıyoruz.  Hepimizin içinde kötülük de var iyilik de. Kötü yanlarımızı ortaya çıkaran şeyler de var; iyi yanlarımızı ortaya çıkaran şeyler de. Ne biliyim, birisi içki içtiği zaman kabadayıya bağlayabiliyo olabilir ya da maç izlerken küfürbazlaşabilir ya da ders çalışırken tahammülsüz olabilir. Bunlar minor örnekler. Bunun gerçekten de daha büyük etkileri olanları var. Bazı insanlar, bazı ilişkiler, bazı eşyalar, bazı anılar kötü yanınızı ortaya çıkarıyor olabilir. Kötü yanımı ortaya çıkaran şeylerden uzak durmaya karar verdim ben. Bu da büyük sorumluluklar sanırım. Büyük sorumluluklar almaktan kaçınıcam, belki korkakça ama en azından kendimi eğitene kadar böyle. Tutacağımdan kesinlikle emin olmadığım sözler vermeyeceğim, boyumdan büyük konuşmayacağım, kaldıramayacağım taşın altına elimi sokmayacağım. Ama artık beni kendimden başka kimsenin yargılamasına da izin vermeyeceğim. Çünkü çok çok iyi biliyorum ki kendimi en acımasız yargılayan varlık zaten benim.

Bütün bunlar çok zor, her şeyden önce alışkanlıktan kurtulmak dünyanın en zor şeyi. Ama ben böyle iyiyim, böyle kalmaya da devam edeceğim. Yabancılaşmakla suçlanırsam da söyleyebileceğim tek şey, keşke, olur ancak. Çünkü o zaman zincirdeki o sokakta tanımadığın insan basamağına çıkar durum ve en fazla 'manyak mı ne' der yürür giderdim. Ne yazık ki, ikinci ve üçüncü basamaklar da kucağa alınıp göğsüme göğsüme basılıyor, nefes alamıyorum. Umarım iyi hatırlanırım, ama hatırlanmayıp bağırılıp çağrılacaksam ya da kötü konuşulacaksam da artık gerçekten umursamayacağım. Çünkü elimden bi' şey gelmiyor artık. Yoruldum. Kulağıma geliyor gibi 'ben lütfedip sana bu şansı vermişim bir de utanmadan yoruldum mu diyorsun?' Evet. Diyorum.

Çünkü insanım ben.
İnsan.
İnsan.
Bir kere daha;
İnsan.

No comments:

Post a Comment