Ulan.
Acısın.
Bırak olsun be.
Olsun anasını satayım.
6-7 sene önce uykularımı kaçıran, günlerce ağlatan olaya dönüp gülümseyebiliyorum. Kendime gülebiliyorum. 3-4 sene evvel depresyondan depresyona sürükleyen, bütün yaşama isteğimi alıp götüren, ot gibi zayıflatan olayı hatırlayıp gülümseyebiliyorum.
Ulan daha geçen sene be.
Bi' daha gülemem sanmıştım, bütün her şeyden sonra, bugün olanlardan sonra dahi, tam şu an gülebiliyorum.
Bırak olsun.
Kendimi 'Kahpe Bizans'taki Mehmet Ali Erbil gibi karnıma karnıma gömülmüş kılıcı tutup 'ACIMADI Kİ' diyomuş gibi hissediyorum ama tam öyle değil o. Acıdı ulan, baya bi acıdı. Orası zaten eşelenmiş, örselenmiş bi yerdi, daha da iyileşmeyecek kadar acıttı. Ama bak, bana bak, ben acımadığından gülmüyorum. Ben alıştığımdan gülüyorum. Kendimi bu halde bulduğumda 'Bak tam şimdi, şu anda bunları düşünme, şu hapları at da sakinleş, hele bi yarın olsun da böyle düşünmeyeceksin, uyuyamıyosan da şeyapalım birilerini arayalım' diyebilecek kadar profesyonelleştim. Hatta kendime 'Little Miss Sunshine'dan sahneler hediye edip güldüm kendi kendime. Birilerine dayanmaya çalıştım, Gülçin'i aradım taa hava aydınlanana kadar konuştuk. Cam, kor falan üzerinde yürüyen tipler var ya, kendilerini o acıya alıştırmışlar hani yürüyüp geçiyolar, öyle hissediyorum.
Bırak olsun lan.
Yürür geçerim bunun da üzerinden cambaz gibi, daha önce geçmedim mi?
Çok süre değil, gün hesabı süre sonra düzelicek bu.
Bırak olsun.
Olsun mu?
Olsun.
Sevgiler,
Nupelda.
No comments:
Post a Comment